2022-06-16 20:49:00
Duramıyoruz…
Başaramıyoruz…
Nefes alamıyoruz…
Eleştirmeden bir gün geçirirsek kafamızda hızlı hızlı Carmina Burana çalıyor. Bugün bir şeyleri yanlış yaptım diye panikle koşa koşa eve gidip televizyonu açıyoruz, platformlara giriyoruz acilen bir dizi, film, program bulup oradaki bir şeyi eleştiriyoruz ve rahatlıyoruz.
Ne gördük ki?
İnsan gördüğünü yapar. En son yazımda z kuşağının pervasız rahatlığından bahsetmiştim ve onları ne kadar desteklediğimi de söylemiştim.
O kadar ağır eleştiriler aldım off sormayın…
O pervasızlık cümle içerisinde olumsuz durabilir ama benim içimde öyle güzel bir duruş ki!
Her şeyin en doğrusunu yaptığına inanan ve bizi kendi doğrularımızdan korkutan bir önceki neslin resmen ağzının payını veriyorlar.
Şu an otuzlarını yaşayan y kuşağı mı?
Şimdi de neden yalnızım diye sorguluyor. Yalnız değilsiniz, kendinizle yaşıyorsunuz ama toplum onayı ve size dayatılan kurallar yüzünden yalnız olduğunuzu düşünüyorsunuz.
Sahip olduklarımızı yetersiz görmemiz, her fırsatta sağa sola sarmamızın tek sebebi Ruşen amcanın oğlu Sedat tıp kazandı safsatalarıyla başladı.
Kendi hür iradesiyle tiyatro okuyan arkadaşım ne iş yapsam derdinde çünkü tiyatrocu olmak suçtu. Diyetisyen arkadaşım ilaç mümessili çünkü benim zamanımda diyetisyenler moda değildi. 50 dakikada masa donatan arkadaşım doktor ve işe her gün küfrederek gidiyor.
Bıraksaydınız da şef olsaydı, kendi restoranını açsaydı. Olmaz risk ya batarsa? Doktor olsun hasta dayağı yesin daha iyi.
İşinizi elinize alın, sonra evlenin, evlendiniz bir de çocuk yapın diyen ailelerimiz acaba kendi gerçekleştiremedikleri hayalleri üzerimizde gerçekleştirdikleri için mutlular mı?
Elbette mutlular ülkenin mali durumuna bakılırsa hepimiz mutsuz ama geçinebilen canlılarız. Ama sadece geçinebiliyoruz. Karnımız tok ama ruhlarımız hep aç.
Bu yüzden yalnızız. Kalabalıkların içinde, iş yerlerimizde, sosyal hayatlarımızın içinde varız ama kendi bedenimizde istemediğimiz alanlara sıkışıp kalmışız.
SGK primlerimiz yatıyor olabilir ama hayalini kurduğumuz mutluklar eksi primden öteye geçemiyor.
Şimdi o kurduğumuz ailelerde de tatmin olamıyoruz. Çünkü yanlış yaptıysak da evliliğin doğasında, ilişkinin doğasında tümsekler vardır düzeltmeye bak diye önümüze çıkıyorlar. Risk al kendi hayatını baştan kur derlerse tekrar başa saracağımızı sanıyorlar.
Belki ruhumuz başa sarmayacak?
Belki ruhumuz beslenmediği bir yerde istemediği bir yemeği yemektense biraz aç kalıp doğrusuna koşacak?
Toplumda belli bir saygıyı görebilmek için belirli kimliklere bürünmemiz gerektiğine o kadar inandırıldık ki yıkamıyoruz kendi kalıplarımızı.
O yüzden hayranım z kuşağına adamlar dışlansalar da aç kalsalar da kendi bildiği doğrudan ötesini yapmıyor.
Dokunmayın yeni nesle. Bırakın bambaşka bir dünya kursunlar…
Onlar geldiğinde Bolero çalacak.
Onlar savaşmıyorlar onlar korkmuyorlar.
Çünkü savaş korkunun eseridir. Tehdit altında hisseden savaşmak zorunda hisseder.
Kendi kimliğinden, fikrinden korkmayan kimse kendisini tehdit altında da görmez.
Bizim utandıklarımıza gülüyorlar. O kadar kanıksamışlar ki bir şeyleri kanıksadıkları saçmalıkların altında ezilmek yerine yeni bir dünya yaratıyorlar.
Çocukluğumdan beri kıyamet sonrası senaryolara çok meraklıyımdır. Acaba ne zaman o günleri görürüz diyordum…
Biz aslında zihinsel kıyametin sonrasında tekrar inşa edilen bir toplumun kıyamet sonrası senaryosunu yaşayan bir nesiliz yeni farkına vardım.
Safsata diye izlediğimiz her yeniliğe de öyle ya da böyle adapte oluyoruz.
Yani yalnız değiliz. Yalnızca kendimizi keşfetme konusunda bir kuşak ötede bir kuşak gerideyiz.
Baskıda hissettiğimiz her konudan kendimizi arındırdığımızda, olaylara nötr yaklaştığımızda, yargılamayı ve hatta kusur bulmayı bıraktığımızda tertemiz kafalarımızla bir olacağız, biz olacağız.
Bir öncekiler kurulu düzenle yaşadılar. Bir sonrakiler bu düzeni bozmaya ant içtiler.
Peki sen neye karar vereceksin araftaki y kuşağı?
Hazır mısın kendini bulmaya?