Zor koşullardan dolayı gerçekleşemeyen birçok sanat dalının yerini edebiyat aldı. Tiyatrolar, sinemalar, sergiler zorunlu bir kapanıştayken yine edebiyata sığındık. Bu sığınma tam olarak düzenli ve bilinçli bir okuma olamadı belki ama edebiyatın gücünü bize gösteren bir dönem geçirdiğimizi düşünüyorum. Okumaktan ziyade bu dönemi yazarak kaydedenlere teşekkür etmeliyiz. Zira kuşaklara bu zamanın anlatımını belki onlar somutlaştıracak. Bu yazıda 2020’nin bende iz bırakan, zamansız bir romanı paylaşmak istiyorum: Ayfer Tunç, Osman.
Can Yayınlarından Eylül 2020’de çıkan, 504 sayfalık uzun bir roman Osman. Kitap çıkmadan önce; edebiyatımızda uzun süre konuşulacak bir roman olarak tanıdık onu. Hiç tereddüt etmeden başladım kitaba. Uzun zamandır Türk edebiyatında bu denli akıcı, merak uyandırıcı bir roman ile tanışmadım. Kitaba tek başlık koyacak olsam; Modern Bir Tanzimat romanı derdim. Karakterimiz elbette Osman. Kitap bir olay gecesi sorgusu ile başlıyor. Osman’ın ölümünü kitap yapmak isteyen bir yazarın araştırmalarını okuyoruz aslında. Burada Osman’ı tanıyanların anlatımlarının yanında karakterimizin tuttuğu günlükler bizim onu anlamamızdaki en büyük yardımcı. 90’lar Türkiye’sinde yalnız, hayattan hiçbir beklentisi kalmamış bir adamla yüzleşiyoruz. Dediğim gibi eser tam bir Tanzimat romanı; Osman’ın babası Necmi bey bir profesör, annesi Mahmure hanım ise tam bir İstanbul hanımefendisi. Varlıklı ve aydın bir ailenin iki erkek çocuğundan biri Osman. Ailede annenin kaybı ardından baba- oğul çatışmasını görüyoruz. Tanzimat romanında temel dayanağına baktığımızda bir baba eksikliğinin, otoritenin yoksunluğundan doğan mutsuz karakterler tanırız. Bu karakterler ailenin gelenekçi hayat şartlarını reddeder ve otoriteye başkaldırır. Böylece Tanzimat romanında temel olan bir kavram karşımıza çıkar; ikilikler. Osman’da da bu izleri görürüz. Teknik üniversitede bir profesör olan babasının izinden gitmesi, mühendislik eğitimini tamamlanması beklenir. Karakterimiz ise müzikle ve edebiyatla uğraşmak ister. Edebiyatımızda bu ikilikler her dönem görünür. Cumhuriyet dönemi romanlarında müzik aletleri üzerinde yapılan kıyaslamaları görürüz. Bunun en temel örneği Fatih- Harbiye romanıdır. Ayfer Tunç sanki geçmişten günümüze tüm edebiyat zıtlıklarını bizimle buluşturuyor. Osman’a babası klasik bir piyano alıyor ve bu alanda da en iyisi olmasını ümit ediyor. Osman ise kendi zamanının yeni tür müziği ile daha ilgi. Karakterimizin yıllar sonra bir caz kulübünde piyanistlik yaptığını öğreniyoruz.
Osman; bugüne kadar Türk romanın yapısını oluşturan ögeleri içerisinde barındırıyor. Ayfer Tunç’un 2020’ de edebiyat dünyasına bir armağanı olarak da görülebilir. Yazının başında dediğim gibi çağı gerçekten yaşayanlar onu yazarak yaşayanlardır. Bunu Osman’ın günlüklerinden bir kez daha anlıyoruz. 90’ların yalnız adamından 21. Yüzyılın yalnız okuruna selamlar.
Yeni yılın tüm insanlığa umut getirmesi dileğimle.